Pazartesi, Mart 17, 2008

Kış Gibi / Like Winter






Like Winter from delizade on Vimeo

İşleyen tabiat döngüsü içinde, hayatımızda önemli bir yeri olan mevsim değişiklikleri, hayatı ve yaşamımızı renklendiren olumlu etkilere sahiptirler. Sahip oldukları olumsuzluklar dahi, yaşamın güzelliğinin fark edilmesini sağlayan faktörlerdir. Yaz ve kış ;
Hayatı donduran, durduran, hayatı en aza indiren, cıvıl cıvıl olan yaşam unsurlarının yerine sessizlik ve soğuğu getiren kış, yaz mevsiminin tüm güzelliklerini ortadan kaldırır. Ancak, biz buna rağmen kışı kabulleniriz. “Bu, doğanın kanunu, kabul etmek zorundayız. Zaten kış olmasa, yazın kıymetini nasıl anlardık ki” deriz. Güzellikleri ortadan kaldıran bu doğa olayını sahipleniriz ve hatta onu severiz. Daha da ileri gider onda güzellikler buluruz ve hatta ona özlem duyarız. Onun da, bu hayatın bir parçası olduğunu düşünürüz; onu nefes almak kadar doğal ve masum karşılarız.

Oysa biz, yaşadıklarımız ve yaşayacağımız şeyler hakkında bu anlayışı göstermeyiz. Daha önce yaşadıklarımızı -olumsuz olanları ve hatta bazen olumlu olanlarını bile- kabullenemeyiz/kabullenmeyiz ve onlara sahip çıkmayız, reddederiz. Bunları hep dilimizde tekrarlar ve yaşatırız. Ne kadar kötü şeyler yaşadığımızı tekrar tekrar anlatırız. Bunlara uzaktan şöyle bir bakıp ne olduklarını, neden yaşandıklarını, bize ne kattıklarını düşünmeden reddederiz. Ve bu düşüncelerle, gelecekte bu tür olaylara hazırlanmak, onları anlayışla karşılamak yerine tam tersi davranıp, inatla ve ısrarla kaçar dururuz.

Gelecekte hep iyiyi, güzeli, başarıları, para kazanmayı, mal mülk sahibi olmayı, beklentilerin tümünü karşılayacak biriyle evlenmeyi, kusursuz bir yuva kuracağımızı, önceden listelediğimiz özelliklere sahip çocuklarımız olacağını, bizi büyütenlerin, içinde yetiştiğimiz toplumun, devasa boyutlara varan telkinleri ve beklentilerini karşılayan bir iş, bir yuva, bir hayat kuracağımızı….vs. hayal eder dururuz. Bunların gerçekleşmesini bekleriz. Genelde başkaları tarafından tanımlanan “olumlu” şeylerin hayallerini kurarız ve umarız. Bunları, o hayallerde yaşarız, ve besleriz. Kendimizi, hayallerimizdekileri yaşamak zorunda olduğumuza inandırırız. Sonra da bunları yaşayamama olasılığını yaratıp, bunu hayallerimizin yanına koyarız ve korkmaya, tedirgin olmaya başlarız. Ve bir gün gelip de hayallerdekilerin tersi yaşandığında hayattan nefret eder, ne kadar şanssız biri olduğumuzu haykırıp sanki dolandırılan birisi gibi etrafta suçlular arar ve hayatı çekilmez hale getiririz.

Neden sadece, kış mevsimini, yaz’ı hazırlayan, yaz’ı hissetmemizi, anlamamızı, yaşamamızı, kıymetini anlamamızı sağlayan ve kendi içinde de bir çok güzellik barındıran bir doğa mucizesi olduğunu kabullendiğimiz gibi, hayatımızın kışlarını da böyle kabullenmeyiz?

Kışı yaşama olasılığını unutturan ve hep Yaz olsun diyen hayaller, sağlığa zararlıdır.

“…ey inci kırıldığına acınma ..kırılmakla parlayacak,apaydın olacaksın!...”   Mevlana