Cumartesi, Kasım 29, 2008

"Half Nelson"


Varolmanın acı olduğunu bilenler, kabul edenler ve anlatanların, uyuşturucunun çare olduğuna inanmaları, varolmanın aynı zamanda bir işkence olduğunun da kanıtı sayılabilir. Yalnızlık ise, bu farkındalığın çevrede yaydığı korkudan beslenir. Ve acının farkında olan insan, farkındalığının sonuçlarını, yalnızlığın acısını bile bile soğurur. Genellikle her gün, kimileri her solukta.

Vincent van Gogh, acaba 37 yaşında intihar etmeye karar verirken ne düşünmüştü? varolmanın aşağılık bir oyun olup bu aşağılanmaya son vermek gerektiğini mi yoksa farkındalığının sonuçlarına katlanamayacağını mı.

Half Nelson*'da yerdeki kedi maması görüntülendiğinde ne hissedersin kimbilir...

* : Yönetmen Ryan Fleck, başrolde Ryan Gosling

Pazartesi, Ağustos 11, 2008

Dr. Alan Fred Wolf

Dr. Alan fred Wolf'a göre Kuantum fiziği, atomaltı evrendeki enerji düzeyini ifade eder. Kuantum fiziğinin alanında atom altı parçacıklar sadece enerji düzeyindedirler. Ve bu parçacıklar insan
düşüncesinin yaydığı enerjiyle şekillenebilmekte, tepki verebilmektedir. İşte bu nedenle kendini tarafsız gözle gözlemleyen insanın şekillendirici olabileceğini ifade eder. yani Alan Fred Wolf'a göre "farkında olmak" evrenin gizli anahtarıdır.
"Değişen insan, farkında olmuş insandır. Bu üst düzey bakış açısına varmak için tek tek olaylar hakkında düşünmek yerine, olaylar arasındaki tümel ilişkiye bakmak gerekir. Böylece daha derine inmiş ve merkezden çevreyi izlemiş oluruz. Çevrede(çoklukta-kesrette) sürekli çalkantı, itiş kakış, dalgalanma vardır. Merkez ise(birlkte, vahdette) bütün bu çalkantılardan uzak, sakin ve durağandır."

"Merkezde benliğin istekleri yerine; sessiz bir kabul, bir tevekkül, bir tatmin vardır. Kendi hayatlarını ve içinde yaşadıkları dünyayı etkileyip değiştirmiş olanlar, farkındalıkları yüksek insanlardır." diyor Dr. Wolf.
Mevlana, mesnevi'de şöyle demektedir "Önceden sadece bir inci tanesi vardı. sen, ben yok idik."

Bu durumda "istemek","niyetlenmek" şeklinde tarif edebileceğimiz; zihni ve duyguları tek yöne yönlendirebilme eylemini düşünmemiz gerekiyor. Niyetlenmek, bir tür farkında oluştur diyebiliriz. Ya da sahip olunan enerjinin tek noktada toparlanabilmesi diyebiliriz. Niyetlenebilen ve yeterli bir konsantrasyonla isteyebilmesini başarabilen insan mesaj -ya da enerji diyelim- gönderebiliyor, iyi ya da kötü, istediği şeyle ilgili bir çağırma ya da şekillendirmeyi başlatabiliyor demektir.

Elbette bu bireysel etkiyi düşündüğümüzde, daha genel ve hatta kocaman bir çap içerisinde tüm bu etkilerin nelere yol açabildiğini düşünmemek elde değil. Peki, insan bunu acaba sadece beyinle mi yapabilmekte? yoksa insanı oluşturan tüm atomaltı parçacıkların bütünü ile derecelenen bir enerji mi sözkonusu olan? Peki ya diğer objeler ya da canlılar? Peki ya gezenler?

Astroloji konusuna girmenin pek yeri değil. ancak acaba şu bütünü oluşturan atomlarınız ve atomaltı parçacıklarınız sizce tüm bu enerjiden nasibini almış olabilir mi? siz oluşurken, ana rahminde?

Düşünün; Siz şimdi, tüm bu enerjilerle yoğurulmuş ve sonucunda oluşan madde beden içerisinde -şu anda da maruz kaldığınız bir çok enerji ile bir "istemek"eylemini gerçekleştirebilirsiniz.

Siz, kimsiniz?*

* bir yaratıcıyı kastetmiyorum. 


Pazar, Ağustos 10, 2008

Bir Yugo Nakamura esintisi daha

Dünyanın en iyi Flash Developer'larından biri olan Yugo Nakamura, yeni bir projeyle tekrar kaşımızda. Yoğun görsel tasarımdan ziyade gelişmiş Flash kodlamalarla minimal bir üslubu her işine uyarlayan Nakamura aynı zamanda ses kullanımıyla da çalışmalarında kendine özgü imzasını oluşturmuş oluyor.



fontpark ve morisawa fontu için geliştirilmiş olan uygulama yine ziyaretçinin kurcalamadan çıkamayacağı bir iş http://fontpark.morisawa.co.jp/

Pazartesi, Mart 17, 2008

Kış Gibi / Like Winter






Like Winter from delizade on Vimeo

İşleyen tabiat döngüsü içinde, hayatımızda önemli bir yeri olan mevsim değişiklikleri, hayatı ve yaşamımızı renklendiren olumlu etkilere sahiptirler. Sahip oldukları olumsuzluklar dahi, yaşamın güzelliğinin fark edilmesini sağlayan faktörlerdir. Yaz ve kış ;
Hayatı donduran, durduran, hayatı en aza indiren, cıvıl cıvıl olan yaşam unsurlarının yerine sessizlik ve soğuğu getiren kış, yaz mevsiminin tüm güzelliklerini ortadan kaldırır. Ancak, biz buna rağmen kışı kabulleniriz. “Bu, doğanın kanunu, kabul etmek zorundayız. Zaten kış olmasa, yazın kıymetini nasıl anlardık ki” deriz. Güzellikleri ortadan kaldıran bu doğa olayını sahipleniriz ve hatta onu severiz. Daha da ileri gider onda güzellikler buluruz ve hatta ona özlem duyarız. Onun da, bu hayatın bir parçası olduğunu düşünürüz; onu nefes almak kadar doğal ve masum karşılarız.

Oysa biz, yaşadıklarımız ve yaşayacağımız şeyler hakkında bu anlayışı göstermeyiz. Daha önce yaşadıklarımızı -olumsuz olanları ve hatta bazen olumlu olanlarını bile- kabullenemeyiz/kabullenmeyiz ve onlara sahip çıkmayız, reddederiz. Bunları hep dilimizde tekrarlar ve yaşatırız. Ne kadar kötü şeyler yaşadığımızı tekrar tekrar anlatırız. Bunlara uzaktan şöyle bir bakıp ne olduklarını, neden yaşandıklarını, bize ne kattıklarını düşünmeden reddederiz. Ve bu düşüncelerle, gelecekte bu tür olaylara hazırlanmak, onları anlayışla karşılamak yerine tam tersi davranıp, inatla ve ısrarla kaçar dururuz.

Gelecekte hep iyiyi, güzeli, başarıları, para kazanmayı, mal mülk sahibi olmayı, beklentilerin tümünü karşılayacak biriyle evlenmeyi, kusursuz bir yuva kuracağımızı, önceden listelediğimiz özelliklere sahip çocuklarımız olacağını, bizi büyütenlerin, içinde yetiştiğimiz toplumun, devasa boyutlara varan telkinleri ve beklentilerini karşılayan bir iş, bir yuva, bir hayat kuracağımızı….vs. hayal eder dururuz. Bunların gerçekleşmesini bekleriz. Genelde başkaları tarafından tanımlanan “olumlu” şeylerin hayallerini kurarız ve umarız. Bunları, o hayallerde yaşarız, ve besleriz. Kendimizi, hayallerimizdekileri yaşamak zorunda olduğumuza inandırırız. Sonra da bunları yaşayamama olasılığını yaratıp, bunu hayallerimizin yanına koyarız ve korkmaya, tedirgin olmaya başlarız. Ve bir gün gelip de hayallerdekilerin tersi yaşandığında hayattan nefret eder, ne kadar şanssız biri olduğumuzu haykırıp sanki dolandırılan birisi gibi etrafta suçlular arar ve hayatı çekilmez hale getiririz.

Neden sadece, kış mevsimini, yaz’ı hazırlayan, yaz’ı hissetmemizi, anlamamızı, yaşamamızı, kıymetini anlamamızı sağlayan ve kendi içinde de bir çok güzellik barındıran bir doğa mucizesi olduğunu kabullendiğimiz gibi, hayatımızın kışlarını da böyle kabullenmeyiz?

Kışı yaşama olasılığını unutturan ve hep Yaz olsun diyen hayaller, sağlığa zararlıdır.

“…ey inci kırıldığına acınma ..kırılmakla parlayacak,apaydın olacaksın!...”   Mevlana